görülmesi gereken yerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
görülmesi gereken yerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ağustos 2013 Perşembe

Dünyanın Alt Ucuna Yolculuk, TAZMANYA

Tazmanya’yı nasıl bilirsiniz? Benim aklıma Tazmanya denildiğinde ilk olarak çocukken Bugs Bunny ile maceralarını izlemeye doyamadığım çizgi film karakteri geliyor. Hani şu homur homur ortalarda kendi etrafında dönerek dolanan ve hemen hemen herşeyi yiyebilen canavar. Neredeyse hepimiz Tazmanya adını ondan öğrenmişizdir, böyle bir yer vardır dünya üzerinde ve bu canavar orada yaşamaktadır. Ama acaba nerededir, nasıl gidilir, neler yapılır hiç merak etmiş miydiniz?


Şimdi koltuklarınızın dik, masalarınızın kapalı olduğundan emin olun çünkü birazdan hep birlikte adını çizgi film karakteri olarak tanıdığımız Tazmanya Canvarının ana vatanına, dünyanın alt ucuna doğru yolculuğa çıkacağız.

25 Nisan 2013 Perşembe

Hollandalılar AMSTERDAM’ı Yarattı


Hollandalılar, ülkenin coğrafyasından ötürü yüzyıllar boyunca doğayla mücadele etmek zorunda kalmış, su baskınlarından korunmak ve güvenli yaşamak için çareler arayıp durmuşlar… Suyun toplanmasını engellemek için kanallar, suyu boşaltmak için yel değirmenleri inşa etmiş ve neredeyse tüm ülkeyi duvarlarla koruma altına almışlar. Hollandalıların yüzyıllar süren bu çabasını ve sonucunda elde ettikleri başarıyı en iyi ortaya koyan söz yine Hollandalıların kendi söyledikleri Tanrı Dünyayı, Hollandalılar ise Hollanda’yı yarattı atasözüdür.

Deniz seviyesinin altında olan ülkede, 12. yüzyıl sonlarına doğru Güney Denizi’nin (hol: ZuiderZee) ilerlemesine engel olmak için Amstel nehri kenarına bir baraj kurulur. Amstelredam yani Amstel Barajı… İşte Amsterdam’ın bilinen tarihi, bu baraj ve barajın üzerindeki küçük balıkçı kasabasıyla 13. yüzyıldan itibaren başlar. Zamanla isim değişikliğe uğrayıp Amsterdam olur ve şehrin yerleşimi yoğunlaştıkça yeni kanallar açılır, kanallar inşa edildikçe şehir büyümeye devam eder..

12 Haziran 2012 Salı

Fransa'nın Gizli Cenneti, COLMAR


Cennet! Evet cennet gibi bir şehir Colmar... İlk olarak otoparklardan eski şehre giriyor ve araba yollarına yakın dolanıyorsanız, "nasıl, burası mı cennet?" diyebilirsiniz. Zira bize öyle olmuştu. Elimizde haritamız olmadığı için eski şehrin etrafından dolanıp durmuşuz, ama sonunda ayaklarımız bizi eski şehre getirdiğinde meydanlar cıvıl cıvıl ve insanlarla doluydu, keyfimizin yerine gelmesi uzun sürmedi.

Daha önce Colmar'ı Open Travel (http://opentravel.com/blogs/fairytale-destinations/) sitesinin yayınladığı Masalsı Destinasyonlar listesinde görmüştüm. O andan itibaren Freiburg ile komşu olan bu cennet şehir gezi listemize eklenmiş oldu.


31 Mayıs 2012 Perşembe

Akdeniz'in 300 günü güneşli kenti, MARSILYA



Annecy'den sonra direksiyonumuzu Güney Fransa'ya yani Provence-Alpes-Côte d'Azur bölgesine çevirdik. Akdeniz'in 300 günü güneşli şehri, Marsilya’ydı bu sefer hedefimiz…

Kimi zaman yağmurlu kimi zaman güneşli yolculuk boyunca (kullandıgımız yolun adı Autoroute du Soleil  - Günes yolu idi), güneye doğru ilerledikçe tanıdık ve bir o kadar da görülmesi gereken yerler birer birer tabelalarda kendini gösteriyordu; Grenoble, Orange, Avignon... Hatta bir ara tamamen taş evlerden oluşan kücük bir yerleşim dikkatimizi çekti, o kadar ki dönüş yolunda uğranmalıydı. Sonradan öğrendik ki burası Mornas'mış. 

8 Haziran 2011 Çarşamba

2. Sene-i Devriye'mizde BODENSEE'deydik...

Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 07 - 08 Agustos & 31 Ekim 2010

Summary: Bodensee is the 3rd biggest lake in Europe and located between 3 countries; Germany, Austria and Switzerland. In summer months, lots of hotels and pensions are full of tourists who want to enjoy fabulous view of the lake, nature and the sunny weather. Especially during school holidays it's nearly impossible to find anywhere for accomodation in the last minute. In German shores; Konstanz, Meersburg, Unteruhldingen, Überlingen, Friedrichshafen and Lindau are highly recommended to visit.                                                                                        


Bodensee'yi ilk duyduğumda, büyüklüğünü ve üç ayrı ülkeye sınırı olmasını şaşkınlıkla karşılamış, nasıl bir yer olduğunu bir türlü gözümde canlandıramamıştım. İlk seyahatimizde durduğumuz yerden karşı kıyıları görmeye çalışırken anladım büyüklüğünü. Avrupa'nın 3. büyük gölü olarak Bodensee (Konstanz Gölü) bu kadar uçşuz bucaksızsa, Avrupa'nın en büyük gölü Balaton kim bilir nasıldır, merak ediyorum...Karşısına geçip "Balaton" sen mi büyüksün ben mi desem güler herhalde:)
Saka bir yana Bodensee; Avusturya, Almanya ve İsviçre'nin tam ortasında yer alıyor. Suyu oldukça temiz, yüzmeye ve hatta içmeye de müsait. Öyle ki Almanya'nın Baden Würtemberg eyaleti olarak musluk suyumuz bu gölden temin ediliyor.

1 Şubat 2010 Pazartesi

1. Sene-i Devriye'mizde PRAG'daydık...


2008 yılının, Ağustos ayının 8. gününde ben ve eşim bir yastıkta kocamak üzere nikah memuru huzurunda imzalarımızı attık. Hem de az bulunur günlerden 08/08/08'de... ve zamanın nasıl hızlı aktığını anlamadan 1 sene oluvermiş bile.

08 Ağustos 2009... 1. sene-i devriyemiz... Bu özel günde güzel bir yerde olmak istedik. Cuma günü yola çıkıp, pazar günü dönebileceğimiz ve aynı zamanda gideceğimiz yerin Stuttgart'a yakın olması tercih sebebimizdi. Alternatifler arasında güzel kıyılarıyla adını çok kez duyduğumuz Hırvatistan - Pula vardı, ancak 8 saatlik yol gözümüzde büyüdü ve biz de Prag'a gitmeye karar verdik.


Rüya şehir HEIDELBERG...

Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 4 Temmuz 2009
 

Heidelberg bir rüya sehri olmali... Sanki masal kitaplarindan cikmis  gibi... Sehre girdigimiz anda icimizde sevgi kelebekleri ucusmaya baslamisti bile ve bu his ilerleyen dakikalarda ben burda yasamak istiyorum söylemlerine, hatta sehirden ayrildiktan sonra ise nolur bir daha gelelim yakarislarina kadar vardi...Sanirim bu cümle Heidelberg'i ne denli begendigimizi ve kesinlikle görülmesini tavsiye ettigimizi yeterince aciklayacaktir.

Bizi Heidelberg'e atan rüzgar, Ankara'dan ziyaretimize gelen kuzenimizi gezdirme istegiydi. Aslinda daha önce Mannheim'a gelmis ve 20 dk mesafedeki Heidelberg nasil bir yerdir diye merak etmemis de degildik. 

Rotamizi Sinsheim Auto und Technik Museum'a dogru cevirince Heidelberg'e de ugramak farz oldu...Yorucu bir müze gezisi ardindan, sonunda Heidelberg'e vardik.Ne yazik ki kisitli zamanimiz vardi ve 1,5 günde heryeri görmeliydik.

21 Temmuz 2009 Salı

Mozart'in dogdugu kent SALZBURG...



Ne zaman gittik,
gezdik, gördük : 31 Mayıs 2009

Yeni bir ileti eklemeyeli uzun zaman oldu, malum araya gezilecek yerler, yaz tatilleri girdi. Birbiri üzerine eklenen anılar ve hikayeler günümüze zenginlik katarken, anlatılmamış yerlerin detaylarını da kafamızdan silmeyi ihmal etmedi tabi. Böyle zamanlarda neyseki fotoğraflar var diyorum...

Mayıs ayının son günlerinde çıktığımız gezimizin aslında 3.günü... Mühldorf, Burghausen'den sonra kendimizi yola vurduk. Amacımız Avusturya'nin büyülü kentlerinden Salzburg'u görmekti. Almanya ve Avusturya sınırında, kah bir ülkede kah diğerinde Salzburg'a doğru seyre daldık. Hemen kendimize kalacak bir yer ayarlayıp, şehri gezmek istiyorduk. Aklımda internette büyüleyici fotoğraflarını gördüğüm Schloss Anif vardı, gezmeye oradan başlayacağımız için kalacak yerimiz de Anif'te olabilirdi.

19 Haziran 2009 Cuma

Avrupanın en uzun kalesi, BURGHAUSEN...


Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 30 Mayıs 2009


4 günlük resmi tatili fırsat bilip, Mühldorf'a doğru yola çıktık. Ancak şehirde ilgimizi çeken çok da fazla güzellik olmayınca, çareyi civarda aramaya başladık ve otel görevlisinden Burghausen'i öğrenerek yola koyulduk.

Duyduğumuz ve yolda tabelalarda birçok kez gördügümüz kadarıyla, Burghausen Avrupa'nın en uzun kalesine sahipmi
ş. Merakımızı pekiştiren bu tabelalar eşliğinde, Burghausen'ın eski şehrine giriş yaptık... Meydana gelip araçtan indiğimizde güzel bir gün geçireceğimizi hemen hissetmiştik. Sanki bu şehrin ruhu var gibiydi, Mühldorf'un aksine... İçimizi kaplayan heyecanla deklanşörü ardı arkasına savurmaya başladık. Ne kadar çok fotoğraf çektiğimizi akşam olduğunda anlayacaktık.

10 Haziran 2009 Çarşamba

Bir MANNHEIM akşamında...


Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 09 Mayıs 2009

Serkan Çağrı'nin Mannheim'da konser vereceğini duyduğumuz anda, her ne kadar yakın olmasa da gitmeye ve konser öncesinde kısa bir şehir türü yapmaya karar verdik. Gezimiz günü birlik olacaktı. Ancak herşey aklımızdaki gibi olmadı... Mannheim'a vardığımızda konser başlamak üzereydi... Dolayısıyla gün ışığında şehri görme şansımız olmamıştı.

9 Haziran 2009 Salı

Baharın renkleriyle ŞIRINCE Sokaklarında...


Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 10 Nisan 2009

İzmir'e doğru seyahatimizi planlarken, Şirince hep aklımızdaydı...Gidilip görülesi bir yer olduğunu senelerdir duyar, oraya gidenlerin getirdiği meyveli şarapları zevkle içerdik. Bizim seyahatimiz ise bahara kısmetmiş... Belki de en güzel zamanıdır...
Baharın renkleriyle dolu çiçekli yamaçlardan devam ederek ulaştik Şirinçe'ye... Ve yaklaştıkça yamaca sıralanmış kü
çücük beyaz evler gözümüze ilişti.

8 Haziran 2009 Pazartesi

Ankara'dan İzmir'e giderken karşımıza SART çıktı...


Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 7 Nisan 2009

Yolda karşımıza tarih dolu yerler çıkacağından habersiz Ankara'dan İzmir'e doğru ilerlemekteydik. Manisa'ya girdikten sonra bağların ve zeytin ağaçlarının arasında, gözümüze yol kenarından görünebilecek kadar uzaklıkta eski yapılar çarpt
ı. İzmir ve Efes çevresindeki eski uygarlık ve antik kentlerden haberdardık, ancak yolumuzun tam da bu kısmında böyle bir zenginlik olduğundan tamamiyle bihaberdik. Ne yazık ki gördügümüz bu hazineye ulaşabilmek için saat oldukça geçti. Ziyaret saati olmadığı için de ancak çitlerin arkasından resmedebildik bu güzellikleri... ve sonra bir daha görüşmek üzere vedalaşıp İzmir'e doğru yolumuza devam ettik...

5 Haziran 2009 Cuma

Peri Bacaları'nın büyüsüyle KAPADOKYA...


Ne zaman gittik,
gezdik, gördük : 5 Nisan 2009

Ankara’ya yakın ve günü birlik gidip dönebileceğimiz bir gezi noktası ararken, kendimizi Kapadokya’da bulduk. Gidilebilecek yerleri de araştırmamıştık halbuki… Ama aklımızda, senelerdir Kapadokya denince en çok duyduğumuz Ürgüp ve Göreme vardı. Bunu bilmek bile yeterdi belki. Zaten arabayla yola çıkmıştık ve trafik işaretleri de bize yardımcı olmak için tam olmaları gereken yerdeydi. Yolumuzun üzerinde Göreme levhasını görünce, hemen o yola saptık ve karşımıza Uchisar’dan peri bacalarının gölgesinde Erciyes dağının silueti çıktı… Baharın habercisi dallardan fışkıran çiçeklerin eşliğinde manzara mükemmeldi. Bu başlangıcın hemen ardından, kendimizi görüntülenmeyi bekleyen güzel manzaraların peşinde koşarken bulduk. Bir de Kapadokya rehberi almayı ihmal etmedik. Ama o kadar çok görülmesi gereken yer vardı ki, tüm bunları bir güne sığdıramazdık.
Öyle de oldu… Açık hava müzesinin gezme saatlerine yetişemedik, yeraltı şehrini ise gezemedik…

BEYPAZARI'nda olmak...


Ne zaman gittik,
gezdik, gördük : 4 Nisan 2009

Ankara'ya 1 saat uzaklıkta olan Beypazarı, adımınızı attığınız anda dar sokakları ve tarihi konakları ile içinizi ısıtıyor...
Oraya gidene kadar daha önce duymadığım bir yerdi, Beypazarı. Ankara'dan akşam yemeği yemek için yola çıktığımız ve bu kararı verirken bu kadar memnun kalacağımızı bilmediğimiz bir yerdi ayrıca. Ama ne yazık ki akşam üzeri gittiğimiz için, o güzel ve daracık sokaklardan gün ışığında geçemedik.
E o zaman bizi büyüleyen neydi?
Bizi büyüleyen ilk olarak, kurtlar gibi a
çken derdimize deva olan o güzel Müjgan Abla'nın tarhana çorbası, Taş Mektep'te yediğimiz Beypazarı güveci ve dolması, sonra ise karanlıkta ilerlerken tesadüfen rastladığımız Yaşayan Müze... Ve unutmadan Yaşayan Müze'nin kurucularından dinlediğimiz kadarıyla sıcacık, geleneklerine bağlı ve bu yönleriyle kendilerine hayran bıraktıran Beypazarı halkı...


4 Haziran 2009 Perşembe

Gezgindir gezenin adı...


Nerden başlaşak nasıl anlatsak… 
Gezme hastalığına nasıl yakalandığımızdan mı bahsetmeli, 
yoksa gezi blogu tutmaya nasıl karar verdiğimizden mi ilk olarak? 

Haydi bizden, yani Serap ve Tamer’den baslayalım
:)